Kimlik göstermek
mecburidir
Eğlence mekanları ve bu
mekanların yoğunlaştığı kent merkezlerinin polisiye uygulamaların yöneldiği
alanların başında geldiği iyi bilinir: Günlük yaşamın dışına taşma eğiliminin
alkol, müzik ve dans gibi araçlarla ve değişik düzeylerde kendini
gerçekleştirdiği eğlence mekanları, her türlü hazzın ve hazza yönelik edimlerin
uç noktalara yaklaştıkça hem eşyaya hem de gövdeye yönelik şiddete dönüşme
potansiyeli, polisiye uygulama rehberlerinin yazılı olmayan uyarıları içinde ön
sıralarda yer alır. Bu uyarı çerçevesinde, kentimiz İstanbul, muhitimiz de
Beyoğlu olduğunda eğlence mekanları sürekli göz altında tutulur, sık sık elden
geçirilir.
Eğlence dünyasının
şiddetle her an göz göze duran, seyrek sayılmayacak zamanlarda da iç içe geçen
doğasının yanı sıra, henüz kır karakterini ağırlıkla koruyan Türk kültür
yapısının, düğün, dernek ve bayram gibi sınırlı zaman dilimlerinin ötesinde
günlük yaşamın dışına taşmayı kabullenmeyen damarı, polisin eğlence mekanlarına
ilgisini diğer modern ülkelere göre biraz farklılaştırır.
Bu noktada, kamuya açık
alanlar içinde polis ilgisine en çok mazhar olan eğlence mekanları, korunacak
kamusal alanlar değil genel kamunun çıkarları aleyhine var olan alanlar gibi
algılanır.
Polis, özellikle büyük
kentlerde kahvehanelerden kerhaneye, çay bahçelerinden içkili lokantalara,
kafelerden diskoteklere, eğlence mekanlarının içinin veya dolaylarının
vazgeçilmez simasıdır: Mekan sahipleriyle hemen her gün, müdavimlerle çeşitli
nedenlerle, sürekli doğrudan veya dolaylı bir ilişki içinde olma ihtiyacı
duyar. Polisin duyarlılığını güdüleyen temel şey de, modern kent yaşantısının
olağan sayılacak özelliklerine yönelik düşmanca bir mesleki huy değil, toplumun
bu konudaki temel kavrayışının dayatmasıdır; bu kavrayışı taşıyanların,
kendilerinin gittiği gün polisi orada görmekten duyduğu rahatsızlık, hiç
olmayacağını bilmekten duyduğu rahatsızlıktan çok daha azdır.
Beyoğlu bütün bu
mekanların çok sayıda bulunduğu bir eğlence sitesi olarak polisin en çok
görüldüğü ve polisiye uygulamaların en sık yaşandığı semtidir İstanbul'un.
İstiklal Caddesini bir baştan bir başa yürüdüğünüzde, üç dört defa resmi, bir o
kadar da sivil polis otolarıyla karşılaşabilirsiniz. Ekip otoları dışında görev
alan yaya polis sayısını kestirmek neredeyse olanaksızdır.
Günlük yaşamın
tanımlanmış ve kabul görmüş kutsal düzenine, yani üretme - paylaşma - üretme
zincirinin dakik salınımlarına razı gelmiş kişilerin bu zamanın dışına
taşıyormuşcasına eğlence törenlerine katılması nezaketle, bu zincirin dışında
kalmış veya o görüntüyü vurgulayan duruşlara sahip kişilerin günlük zamanın
dışına taşma törenlerine ise hoyratça müdahale edilir.
Eğlence dünyasına polis
müdahalesi, zamanın dışına taşanların tekinsiz karakterine ilişkin toplumsal
söylemin çerçevesinde her gün haklılaştırılır. Kitle iletişim araçları, eğlence
dünyasının dış çevresinden başlayarak ana mekanların içine kadar uzanan ve bu
dolaylarda oturanların mahremine kadar varabilen polisiye olayları hemen her
zaman büyük velveleler eşliğinde sunar: Tekinsizlerin dünyası, normallerin
dünyası lehine şöyle bir elden geçirilmiş, mevcut, daha da önemlisi, muhtemel
tehditleri varlıklarında ya da yakınlarında taşıyan çok sayıda kişi ya da unsur
hizaya getirilmiştir. Müdahaleler, müdavimlerin tüketim gücü ortalaması
yükselen yerlere daha nazik ve daha seyrek, tüketim gücünün düşmeye başladığı
yerlere ise daha sık ve daha hoyrat bir üslup dairesinde yapılır. Beyoğlu gibi
bu ayrımın ortadan kalktığı yerlerin sayısının çok fazla olduğu merkezlerdeyse,
nezaket ve hoyratlığı aynı mekanın içinde, hatta aynı masada görmek olasıdır:
Bir masada 'beyefendi'lerin kimlikleri lütfen talep edilir, hatta hiç
edilmeyebilirken yan masadaki 'ulan'lara dört dörtlük bir arama çekilebilir.
Hatta, bu ayrım aynı masada bile oluşabilir: Ekonomik durum - suç paralelliği
değişik kurumların yaptığı anket, inceleme ve araştırmalarında her gün yeniden
ve yeniden kesinleştirilirken suçla mücadele için örgütlenmiş polisin bu
ölçüleri kullanmamasını beklemek safdillik, hatta belki de haksızlık olurdu.
(İstanbul polisinin artık 'huzur operasyonu' adı altında rutin haline getirdiği
bu uygulamaların, ilk yaygınlaştığı zamanlardaki savrukluk ve kabalıktan çok
uzaklıştığını da söylemek gerekir. Zaten burada ayrıştırmaya çalıştığım sorun
'kabalık' ya da 'incelik' değil de, eğlence - suç denklemine ilişkin toplumsal
kavrayışın Beyoğlu'na nasıl yansıdığıdır.)
Söz konusu olan yer
Beyoğlu ise, suçun bizzat insanların kendi gövdesi üzerinde denendiği
uyuşturucu kültürüne yönelik söylemleri de hesaba eklersek davranışlardaki
ayrımcığın ortaya çıkması için yeni kıstaslarımız da hazır olur.
Beyoğlu'nda son
zamanlarda göze çarpan bir uygulama, polisiye uygulamalara yeni bir boyut
ekliyor. Devletin silah kullanma ve bireylere baskı uygulayabilme tekelini
kullanan güçlerinden polis, devredilemez nitelikteki görevinin önemli bir
kısmını devretmiş görünüyor; çoğunluğu rakbar karakterindeki bazı mekanların
girişlerinde hemen göze çarpacak şekilde asılmış bir yazı bulunuyor: Kimlik
göstermek zorunludur/Kimliksiz girilmez. Dahası, mekan sahiplerinin veya
işletmecilerin görevlendirdiği kapı elemanları, girenlere kimlik sormakta,
çantalarını ve üstlerini aramakta en azında aramak istemektedir; yani mekan
sahipleri, devletin bizzat kendi elemanları aracılığıyla yürütmesi gereken
düzenleyici bir işlev, mekan sahipleri tarafından görev edinilmiştir. Kimlik
sormanın ilk gerekçesi, içkili eğlence mekanlarına girişin yasal yaş sınırını
denetlemektir. Polisin isteği dışında vuku bulması düşünülemeyecek olan bu
olgunun, polisin bizzat devlete dayanarak kullandığı bireylere baskı gücünü
devletle akti olmayan kişilere devretmesinin (ki hukuka tamamen aykırıdır)
dışında göndermeleri de var. Bunlardan ilki, yaş sınırıyla davranış biçimleri
arasındaki sonuca ilişkin: İçkili eğlence arayışının yaşı düşüyor ve genç nüfus
en korkulan yerleri ziyarette sakınca görmüyor. İkincisi ise daha geniş bir
alana ilişkin: Kentte, kimlik kullanmayan, yani kendini kayıtların dışına
düşürmüş hatırı sayılır bir kesim var. šçüncü sonuçsa, bu yetkinin nasıl olup
da mekan sahiplerine veya onların görevlendirdiği birilerine devredilebildiği.
Benim ilgilendiğim yönü ise, çoğunlukla 'topluma bireyin isyanı kutsaldır'
yollu düşünceleri şiar edinmiş altkültür gruplarından kişilerin, yetkisiz
kişiler tarafından aranmaya ve denetlemeye nasıl uysalca razı geldikleridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder